(Sönüyor, hangi yıldıza baksam
ve dönüyor peşimde iki cihan dünya
Yakamdan düşmüyor karanfil kokusu
.
Unutmuyorum
seni ilk kez öptüğüm ağacın altındaki
cinayet mahallini Okumaya devam et
bu dünya bu evren beğenmedim
Filed under Şiir
Hayali İtalyan Kenti
Sen bir kent olsan içinden akıp giden nehre bakardım, dalıp giden bir karabatağın ardından hayallere dalar ve A noktasından B noktasına giden en uzun yolu tercih edip sokaklarını bir bir gezerdim. İnsanlarınla bir bir konuşurdum. Selam verir, sonra da gazete manşetlerine bakardım. Belki bir bankta oturur biraz da okurdum, Başbakan Conte ne demiş, Berlusconi nasıl yorumlamış. Bilirsin işte, siyaset boyuna pislik boyuna. Politikadan bıkardım belki bulmacasına da bir göz gezdirirdim işte, vaktim filan bolsa, hani bunu da tahmin ediyorsundur. Söylemeye gerek var mıydı ki? Bilemedim.
YETİŞKİNLİKLER
İçim gidiyor kanayan yıldızlara
Dişlerimi caddelerde kaybediyorum
Düşlerimi 5 kuruşa satıyorum mezatlarda
Uyuyamıyorum bu canlı mezarlarda
Haykırıyorum
Gel beni kurtar
Haykırıyorum sana
Gel diye
TALES OF A CAT TAIL
annem aynaları perdeyle örterdi
perdeleri camla
camları zamanla…
yanağımı benimle öperdi bazen
yanağımdaki ruj izine bakın biraz da
Filed under Şiir
BACK TO BLACK
Siyaha dönüş sancısı
ve akıp gidişi hayatın
Mor geyikler uçup dünyayı turluyor
dört günde
(öyle etkili bir rüya ki)
Filed under Şiir
iyi geceler tatlı kâbuslar
Tanrım,
Bu dünyaya ölmeyen
öldürmeyen melekler bağışla
Tersten yazılmasın sonra
eski ahitler
Tersten yakılmasın sonra
hüzünlü parliamentler
Sonra ben de çokum esasında
fazlayım,
fazlalığım bu dünyaya
Filed under Şiir
Mağaramda Tuzlu Su
Onlar gündüzse sen geceydin
Karanlık ve kirli ve yapış
yapışkan bir yağmur altında
ıslanmıştım
İşte, tüm görmeyi bilen gözlerin önünde
az ötede, titreyen bir yavru köpektim
üşüyordum yahut ürpermiştim
Filed under Şiir
DÜNYEVİ RUHLAR MÜZİKALİ
Dünyevi Ruhlar müzikalinde sesinizi görmüş, yüzünüzü duymuştum. Sahi sizdiniz o. İç gıcıklayıcı bir yüzünüz, bakmaya doyulmayan sesiniz vardı. Kelimelerce konuşmuş, hayatlarca dans etmiştik. Portakal kadar sarhoş olmuştuk birlikte ve hayallerce sevişmiştik.
DOĞUŞ
Nasıl da sevmişim seni, böyle büyük aşk yakışır kalbe
Belli mi olur? El sallarsın belki bana ufacık o pencereden
Yüzüm kızarır yüzüm yanar
Sular kızarır sular yanar bir akşam vakti
Filed under Şiir
çığlık çığlığa / itiraf vakti
Bu hayvanlar birlikte ne yalnız
İnsanlar ne kadar yalnız ikişer üçer
Beşiktaş’ta bir meyhanenin kapı ağzında
Ellerimde çiçek
Zihnimde annem kokan türkülerle
Geleceğin yolları bir bira bir çay eşliğinde
Halamın on yedisinde sardığı tütünün dumanı eşliğinde
Bekliyorum
Beşiktaş’ta bir meyhanenin eşiğinde
Filed under Şiir
takvimlere eylül düştü / dudaklarıma ismin
Seni özledim çocuk
Bomboş kırlarda kendi kendine dans ederken
rüzgar eteğini uçurmuşçasına neşelisin şimdi
Bilirim ölçüsünde kızardığını da
Bak bu çok gerçek… sen gerçeksin çünkü
YİRMİ BEŞ
Geçtiğimiz günlerde 25 yaşıma girdim. Fakat önceki yaşlarımdaki gibi bir heyecan her nedense yoktu içimde. Dönüp aynaya baktım. Gözlerindeki fer kaybolmuş dedi ayna. Bir hayli zayıfladın son günlerde diye devam etti sözlerine. Herkes böyle diyor kaç gündür dedim aynaya, tartıya çıktım, ayna ve diğer herkes haklıydı. Sağlığım her geçen gün bozuluyor sanki dedim boş duvara. Benim de her geçen gün boyam dökülüyor, yaşlandık be azizim dedi. Başımla duvarı onayladım. Sanırım güney cephesine baktığı için biraz sıkılgan bir duvardı hemen konuyu değiştirip derslerimin durumunu sordu. Yanıtsız bıraktım. Alelacele giyinip kendimi sokağa attım. Mayısın ortasında böyle kasvetli hava da nerden çıkmıştı, hafif üşüyordum, ürperen tenim de bu gerçeği doğrulayıcı nitelikteydi.
yarım limon
önce bir kedi gördüm havada. uçuyordu. rüzgarı da arkasına katmış havadaki bir kuşun peşinden uçuyordu. becerebilse bir fare gibi tek lokmada yutmaktı bütün çabası.
düşmekte olan uçağa övgüler
her hayat kendi intihar öyküsünü barındırır
-bir çizgi film gibiydi her şey
yerçekimini öğrenene kadar düşmediğimizi sanıyorduk-
aslında tam da yüksek bir yerden düşüyorken
tuttu ve bırakmadı elimi
Filed under Şiir
walking in past infinities
korkuyla uyandım
‘seni seviyorum’ diye
sayıklayarak
uyandım şiddetle
yetmedi adını dudaklarıma aldım
ve küçük bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi
adınla oynadım
-güzelliğine uyandım-
Filed under Şiir
finally you woke up your filthy dreams in the midnight of the scumbag winter
ve sonra uyanıyorsun
kendin olmaktan sıkılmış bir bok çuvalısın
ne üzücü
sen sadece bir çerçevesin ve asla resim olamayacaksın
ruhun sadece bir başkasının gölgesinin kötü bir kopyası
bir klişe olmamak için binlerce kez yemin etmişsin
ve şimdi bir klişe bile olamıyorsun
Filed under Şiir
TARİH SENİN DUDAKLARINLA BAŞLAR
Bencilce sevişmenin tarihi, yani sen
Ellerimde sessizce daha yeni açılan
Bir nergis kadar bencil olmalısın…
Bulutlardan yüksek bacaklarınla
Gökyüzü kadar derin, gökyüzü kadar mavi
Ama her şeyden önce
Bir yer bulup oturmalısın
Çılgınca sevişmenin tarihi, yani sen
Ellerimde büyüdün küçük bir bulut gibi
Filed under Şiir
FREYJA
Paramparça bulutlar gökyüzünde
Ağzımda kötü bir kan tadı
Dudaklarım açılmıyor bir şey söylemeye
İsteksizce susuyorum karşında
Gözlerimde gözlerinin yasıması
Kim bilir en son ne zaman ağlamıştım
Nerde Kaldı eski sevişmelerimiz
Uzun uzun öpüşmelerimiz
Filed under Şiir
buz mavisi
her şair gibi ortasındayım ömrün. çünkü her şair biraz ortasındadır ömrün. her şair ergendir her şeyden önemlisi. ve hiç bitmez o ergenlik. hayır, en nefret ettiğim kelime de bu yani. ergen. belki de sırf bu yüzden sevemedim kendimi. ama yok canım ne tür bir zevksiz beni sevebilir ki? hayat ne kadar garip değil mi? tırnağım kırıldı. sevgilim terk etti. dedem veremmiş. allah dede ülsermiş. ay dede gebermiş. pörtlesin bu dünya.
Filed under Düzyazı
MARSİLYA KOKAN KADINLAR
Odamın camından yeşil yapraklarıyla odama dolması gereken ağacın dalları çıplak. Hava hayvan gibi sıcak. Ve biraz loş. Dışarda iki zombi ağacın altında yuvarlanıyorlar. O kadar uykusuzum ki, neyin daha ölü olduğuna karar vermek, benim için oldukça zor oluyor. Benim gibi birisi için buz mavisiyle saks mavisini ayırt etmek bile her zaman zor olmuştur üstelik.
BAY KENDİNİ BİLMEZ
Sen bayan çok dudaklı
Ben bay seni öpmekle meşgul
Saçlarını okşuyorum bayan turuncu saçlının
Yatakta öpüşüyoruz vahşi ve istekli
Ne tesadüf kısa etek giymişsin
Bacakların çok güzel
Filed under Şiir
ÖLÜM SARIŞIN YÜRÜR
On iki çeyrek ve sancısı bir devrimin
Taşlı sokaklarında yürürken seninle
Saçmalamak birdenbire ve dağılmak
-Ölüm sarışın yürür-
Filed under Şiir
KİREÇ TAŞI
Ölüm nedir ki?
Sokaklarda şans eseri rastlanmış bir ceset
altı üstü talihsiz bir komedya, bir de İstanbul
yanlış anlamayın
beyimiz böyle buyurdu
Filed under Şiir
ağaçsız orman
üstünde beyaz bembeyaz kuşlar uçuşan
son şiirimde kahraman yaptığım
kadın
öyle güzeldi ki
öyle
öyle hatıralıydı ki
gözleri (ağlarken)
ona hiç düşünmeden şiir yazmayı
kabul ettim
ve dudaklarındaki mor asude salkımlarını
izlerken
üstünde uçuşan beyaz bembeyaz kuşları
tasvir ederek şiire başlamayı yeğledim
Filed under Şiir
with a brand new name
hayali bir radyo kanalı kurdum kendime. adı radyo hit. hadi bakalım. ama adına aldanmayın. yaza damgasını vuran şarkılar çalmıyor orada. hit şarkılar yok. e peki ne çalıyor? mesela nirvanadan lithium çalıyor. sonra edebiyat üstüne sohbetler var. mesela çak palanyuk yarattığı karakterlerden en çok fertility holis’i severdi gibisinden konuşmalar. hayvanlar alemi programında ise ilk bölümümüz kediler ve ornitorenkler üzerineydi.
kafam arıza
Her şey iyi her şey güzel de, o yok ya hani burda. Kafam arıza… Bir gece, on bin acı… Cenevizde küçük bir balıkçı gemisi, Torino’da kör bir aslan terbiyecisi gibi. olmuyor işte. bir türlü olmuyor ya hani.
Filed under Düzyazı
sepsis
beni yanlış doğurdular aslında
süt vermeyen ineklerin
bal yapmayan arıların
ortasında
kendimden kaçıyordum oysa
Filed under Şiir
apathy
eski sütçü babası adam ağlar dururdu parmaklarıma
dönüp arkamı çekip gitmişliğim bundan değildir
ben beni bileli uğur ile ben
eski sütçüyle yakar dururdum geceleri
mart da geçti
her şey başladığı gibi biter. hiçlikten doğan her bebek en fazla 120 yıl içerisinde yine hiçlik olacak. hayali kedim oradan atlayıp, aşk hariç diyor. sadece rakı yudumlarken bana görünür olan bu mavi kedinin derdi başı bana muhalefet etmek. gözlerinin içine bakıyorum hüzünleniyor. başını okşuyorum. bir süre susuyoruz. mart ayı geçeli çok oldu halbuki diyorum. o hüzünlü ağzını bıçak açmaz kedinin bir anda kelimeler ağzından dökülüveriyor:
İHBAR
İhbar ediyorum kendimi gözlerine
İhbar ediyorum ezilmiş kalbimi
Çocuksu sevinçlerimi bir kenara atıp
Yılan derisinden çizmelerimle
Yere yarım yamalak basıyorum
Yere çeyrek çemelek basanlara
ise
küfür
ediyorum
naber?
anlamsızlığa yelken açıyorum. delik deşik, yırtık mı yırtık bir yelken. hem de turuncu. kendime bir ben seçip yazıya öyle başlıyorum. kendimi kendimden sakındım senelerce. ve şimdi hayatıma bir ben daha girdi. ben ve öbür ben. yanlış anlamayın, şizofren değilim. ya da öyle miyim?
grilikler
Eski fotoğraflara baktıkça yeni yüzler görüyorum
ve gökyüzünün bambaşka bir renkte olduğunu fark edip
anın griliğinde kayboluyorum
Filed under Şiir
ah rabia
-tek devlet, tek bayrak, tek vatan, 4 karı-
1. hadiye, 2. saniye, 3. salise, 4. rabia
teslis, teslis, teslis
ah rabia, ay ışığım, sensin tesellim Okumaya devam et
Filed under Şiir
yalnız kuşlar meyhanesi
saat gece üç buçuktu. her zamanki gibi seni özlemiştim. çünkü ben hep saat gece üç buçukta seni özlerdim. sonra çıktım yatağımdan. senin içinde olmadığın o yatak ben de kendisinden ayrılınca öylesine boş kaldı ki, bunu ben değil, meyhaneye giden kuşlar anlatabilir ancak. (sıradaki meyhane tüm ötüp de kavuşamayan kuşlara gelsin.) Okumaya devam et
öylesine
Ne kötü yağmur bu şimdi yağan? Yani karakteri kötü anacım. İnsanları ıslatmaya ant içmiş de öyle yağıyor herifçioğlu.
Filed under Düzyazı
Başarısız Bir Yazarın Öyküsü
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “-Veli Ağa’nın öküzleri gibi öküz, yoktur”, demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!
Yusuf Atılgan’ın 1959 senesinde yayımlanan Aylak Adam kitabı edebiyata yeni bir soluk getirmiştir. İşte üstte okuduğunuz kitabın içindeki etkileyici kısa metin, sadece etkileyici olmakla kalmayıp genç bir yazara da büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Bu pasajdan fazlasıyla etkilenen bu genç yazar, heyecanla daktilosunun başına oturup yazmaya koyulur. Bu metinden aldığı o yüksek ilhamla, gecesini gündüzüne katarak yazar. Genç yazarın başlangıçta kaleme aldığı kısa metin sonrasında küçük bir öykü olur ve dallanıp budaklanıp uzun bir öykü derken aşama aşama ilerler ve en nihayetinde 700 sayfalık dev bir roman hüviyetini alır.
Bir Tablonun Öyküsü
Fransız tüccar Francesco del Giocondo, Floransa’da güzeller güzeli Lisa Gherardini’ye ilk görüşte aşık olur. Allem eder kallem eder bu güzelin kalbine girmeyi ve sonrasında da onunla evlenmeyi başarır. Fakat bir dakika, şimdi anlatacağım hikaye bir aşk hikayesi değil.
intihar & hissizlik
seneler öncesinde bir ara intihar etmeyi düşünüyordum. meyilliydim biraz. ama öyle çok ciddi bir acı çektiğimden değil. beni hayata bağlayan hiçbir şey yoktu. hayatım dışında kaybedeceğim hiçbir şey yoktu. ne mutluydum, ne de mutsuz. hayatımda hiçbir şey yoktu. hiçbir olay olmuyordu. ya da olay olanlar benim ilgimi dikkatimi çekmiyordu. duyguları hissedemez olmuştum. ot gibi yaşıyordum. ne yediğim yemekten bir tat alıyordum, ne oynadığım oyundan bir zevk, ne öptüğüm kızdan bir haz, ne de dinlediğim müzikten bir keyif. hayat anlamsızcaydı. gülen insanları, ağlayan insanları anlamıyordum. Okumaya devam et
sana hediyem
bu geceki hediyem olsun sana ve sana ve daha çok sana
sonra şehre ölüm iner belki
ya da ağlayışım bir kömür olur gözlerindeki kanda
ve sen kokardı kelebeklerdeki kanatlar
kainattaki kanaat çarpardı yüzüme
Filed under Şiir